Garden State

nasil bir film kacirdigimi fark edememi$im, ak$am mailime sufer'in gonderdigi $arki du$ene kadar... $arkiyi takip edince "garden state" cikti kar$ima. keyif aldim her saniyesinde...

2004 yilinda yapilmi$ garden state..

bu kadar yalin, bu kadar dogal, bu kadar icindeymi$sin gibi bir film olabilir mi? insan kendini sorgular mi, neresindeyim ben hayatin, neden butun bunlar...


Oyle kareler var ki filmde...
yillardir goru$memi$ arkada$lar,
kucuk smiley iceren haplar,
doktor baba, hasta cocuk,
yalanci bir Sam,
dededen kalma bir motosiklet,
mezar hirsizi,
ali$veri$ merkezi yapilacakken coken topragin bekcisi ve onun hayati...
intihar eden arkada$lar,
evden ayrilmak,
artik olmayan bir yeri ozlemek,
guven,
korku...


Hayatta her $ey olabilir.
Bu gercek.
Bazen buyuk aci verir.
Aslina bakarsan ba$ka bir $eyimiz yok.
Nasilsin?
Guvendeyim.
Seninleyken guvende hissediyorum.
Yuvamda gibi.

Spoiler icermektedir...

max payne

Bilmeyenler icin ufak bir ozet geceyim;

The Max Payne series has a major cinematic influence: the Hong Kong action movie genre, particularly the work of director John Woo, which features a great deal of slow-motion violence and gunfights, almost resembling ballet. "John Woo" is in fact the password that the mobsters must recite to enter their laundromat hideaway.

The game's stylish cinematography and choreography is combined with heavy film noir, pulp noir, and pulp fiction influences in characters and dialogue. Rather than employing rendered or digitized cinematic movies for cutscenes, the story is told instead with "graphic novels" and narrated in the heavy-handed style of radio detective dramas such as Pat Novak for Hire. The games are dark and noir-style, following Max Payne, a troubled cop with internal and external conflicts in a dark, sinister New York City.

Max payne artik beyaz perde de.

Buyuk bir hayal kirikligi yaratmamasini umarak, bekliyoruz...

tired


Yogun gecen bir hafta ve sonun'un ardindan yeniden haftamiz ba$ladi... nefret edilen pazartesi sendromunu hic ya$amayan ben, neden bugun pazartesi diye uyandim uyuyamadigim uykumdan...

Gectigimiz haftayi kaplayan cokca ihale'ye bugun 2 yenisi daha dahil olmustu. Girilen i$lerin sonuclari bir kenara dursun. Yeni cikanlarida kucagimda buldum...

Yorgunum, kime ne?

PS. yukarida ki abla kim diye sormayin, bende bilmiyorum. Ama en az benim kadar yorulmu$ $ekilden anla$ilacagi uzere :)

in bruges


yonetmenligini Martin McDonagh'in yaptigi "in brudges" 2008 yilinda gosterime girdi. bir cuce, bir irlandali, bir ingiliz'in belcika'nin bruges kentinde ya$adiklarini konu aliyor. ilginc bir mizah anlayi$i iceren film, beklenmedik bir $ekilde sonuclaniyor.

- Prison, death,it didn't matter.
- Because at least in prison and at least in death, you know.
- I wouldn't be in fucking Bruges.
- But then, like a flash,it came to me, and I realized,
- 'Fuck, man, maybe that's what Hell is.
- 'The entire rest of eternity spent in fucking Bruges!'
- And I really, really hoped I wouldn't die.
- I really, really hoped I wouldn't die.

losing game


neden cali$ip didiniyoruz? ne icin kendimizi paraliyoruz, hangi temeller uzerine kuruyoruz hayatimizi, neden ideallerimiz var...

bir kac gundur kafamin icerisindeki tilkilerin beyinlerinde dolanan cumleciklerden bir kaci aslinda yukarida siraladiklarim.

yine hayatinin icerisinde birisini kaybetmi$ olmanin verdigi aci mi? yoksa birisini kavurucu gune$in altinda topragin altina gommek mi? bir kac kurek toprak attiktan sonra yuzundeki ya$i silmek istediginde gozune kacan olum kokan toprak mi.. herkes aglarken bogazina dugumlenen hislerin mi yoksa, kurulan tum bu devrik cumlelerin gizli oznesi..

ellerimi paralayan bir caba, uzerimi kaplayan toz, genzimi yakan huzun

sifir arti sifir elde var sifir.