migren ve nevraljik agri

uzun yillardir cekmekte oldugum migren agrisina yaklasik iki ay once baslayan yepisyeni bir agri eslik etmeye baslamisti. cekilen Beyin MR'i, yapilan onlarca tahlilden sonra agrinin nevraljik agri olduguna kanaat getirildi.


neydi bu nevraljik agri dedikleri; nedeni bilinmeyen bir agri
oldugu icin tedavide edilemiyor. stressten uzak durmak, duzenli ve saglikli beslenmek, alkol, kafein gibi uyaranlardan bir miktar uzakta durmak genel oneriler icerisinde sayiliyor. pek tabi bu onerilerin hicbirinin bir fayda saglamasi muhtemel degil.

yaklasik 2 aydir lyrica isimli ilaci iciyorum gunde 2x75mg'lik doz agrilarimin azalmasina yardimci oldu. hatta bu sure icerisinde migren ataklarim neredeyse hic olmadi. mutlu mesuda yakin bir hayat surerken doktorum bu ilaci azaltmamiz gerektigine karar verdi. sabah dusuk doz, gece yuksek doz... iki gundur migren agrisi ve inceden baslayan nevraljik agrilarimla denemeye devam ediyorum.

bakalim ne zaman pes edecek agri veya ben ne zaman pes edecegim...


gozunden ben**


sadece sevmek yetmiyor,


paylasmak gerekiyor.
her dakikayi,
her saati,
her gunu

birlikte ama ayri ayri...

nefes alacak kadar cok mesafeli, soluksuz kalacak kadar yakin...

bir kalp atimi uzaginda,
kilometrelerce
mesafede...

kimi zaman can,
her zaman canan...

mutlulugumun
iki hecesi
ismin,
dudaklarima muhurlu...

**cektigim fotografinda gozundeyim ben...

10 kasim


on kasimin ne oldugunu ogrenmem, olumun anlamini bana ogrettikleri gune denk geliyor.

besbucuk yasindaki ilkokul ogrencisinin bunu anlamasi, kim oldugunu cok iyi bildigi ataturk'un yasamadigini ogrenmesidir bu.

onun oldugu saatte tum sehirde hayat duracak, sirenler otecek, gemiler duduklerini calacak ve bu sesler arasinda, evin bas kosesinde, sinifin duvarinda resmi bulunan onderin olumune sessizlik icinde saygi durulacak.

neden

hani olmemisti, kalbimizde yasiyordu.

degilmis oyle..

serin bir sonbahar gunu okulun bahcesinde ellerim iki yanima yapismis halde aklimdan gecenlerdi bunlar. tuylerim diken diken, sessizce aglayan kucuk cocuktum daha.

bana anlatilan, okudugum, anlamaya calistigim kisinin yasamadigini ogrendigimden mi, yoksa kahraman olarak belledigimiz kisilerinde insan olduklarini fark etmemden miydi akan gozyaslarim bilmiyorum.

en cok hatirladigimdi bu.

oysa hayatimda daha cok on kasim gunu olacakti ve ben ayni aciyi, ayni izdirabi yeniden hissedecektim.

buyudukce farkina vardim, her 10 kasimda neden mutsuzlastigimi.

onun eserinin geldigi hal mi beni bu kadar aglatan, yoksa sadece olmus olmasi mi, hala bilmiyorum.

erkek olmak...


erkek olmak,

sevdiklerini tek tek gomerken direncli olmak,
sirilsiklam topragi kazmak,
kazarken ellerini parcalamak,
eline, yuzune, pacana, ayakkabina toprak bulamak,
kazmayi vurdugunda karsina cikan kaya kadar sert olmak,
dedeni, babani, kedini, kopegini karakizil topragin altina koymak,
aglayamamak, aglamak, aglatmak,
her gomdugun seyde, kendinden cok parcalari birakmak,
mutsuzluguna bir centik daha atmak,
hayata kufretmek, lanet okumak demektir...