tasindik

cok oldu bloggerdan gideli... yazmayi unutmusum... www.bes.gen.tr

raif bey degilim ben...


kimi zaman cok seversin, kimi zaman cok canin yanar, kimi zaman oylece suskun kalirsin sadece… 

belki ben raif bey degilim, o maria puder degil, hatta hayatimiz sabahattin ali’nin kaleminden dokulen kurk mantolu madonna romani degil ama 

 ruhumda infial yaratir bu sozler;
“…muhakkak ki dunyanin en luzumsuz adamiydim.hayat beni kaybetmekte hicbir sey ziyan etmeyecekti.”

“nicin ilk defa gordugumuz bir peynirin esvafı hakkinda soz soylemekten kactigimiz halde ilk rasgeldigimiz insan hakkinda son kararimizi verip gonul rahatligiyle oteye geciveriyoruz?”

“bu yasimdan beri mevcudiyetin
den bile haberim olmayan bir insanin vucudu birdenbire benim icin nasil bir ihtiyac olabilirdi?”

“…zaten kucuklugumden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kismini ilerisi icin saklamak isterdim.”

“…cunku muphem bir his bana, kim olursa olsun bir insani tamamen gordukten ve gorduklerini kendinden saklamadiktan sonra, ona hicbir zaman busbutun yaklasilamayacagini fisildiyordu.”

” ‘demek beni kiskanmiyorsunuz ha?’ dedi ‘beni sahiden bu kadar cok mu seviyorsun?’ “

“icinde hakikaten sevmek kabiliyeti olan bir insan hicbir zaman bu sevgiyi bir kisiye inhisar ettiremez ve kimseden de boyle yapmasini bekleyemez. ne kadar cok insani seversek, asil sevdigimiz bir tek kisiyi de o kadar cok ve kuvvetli severiz. ask dagildikca azalan bir sey degildir.”

Türkiye’de yeni çocuk sahibi olan ailelere verilen hediye trendleri değişiyor ve yerini farklı hediye fikirlerine bırakıyor. Bebek bekleyen anneye iş yerindeki arkadaşları artık kırmızı kurdeleli altın yerine doğum fotoğrafçısı hediye ediyor.

Türkiye’nin en tecrübeli doğum fotoğrafçılarından biri olarak 6 yıldır çalışan Alev Durmuşoğlu, 700’den fazla doğumda anne ve babaların en özel anlarını ölümsüzleştirdi.

Şirketlerden doğum fotoğrafçısı hediye

Doğum fotoğrafçısı Alev Durmuşoğlu, “Bir anneye verilebilecek en güzel hediyelerden biri doğum fotoğraflarıdır. Kaç kez doğum yaparsa yapsın, bir kadın için her biri ayrı, benzersiz ve özel olan bu anların belgelenmesi ile ortaya çıkan fotoğraflar anne adaylarını çok mutlu ediyor” diyor.

Yaşamın en özel anı

Alev Durmuşoğlu, evli bir çiftin yaşamlarının en özel anının bebeklerinin doğumu olduğunu söyleyerek, bebeğin anne karnındaki son dakikalarından başlayarak, doğum anı, ilk muayenesi, ilk banyosu  gibi ilklerin bebeğin hayatında çok özel bir yeri olduğuna dikkat çekiyor. Alev Durmuşoğlu, doğumu söyle anlatıyor:

“Bebeğin annesi ve babasıyla ilk tanışması benim için çok özel bir an. Bu fotoğraflar ilk kez aileyi bir karede görüntüleme fırsatı veriyor. Bu karelerin çekimleri, paha biçilmez bir hatıra değeri taşıyor. Anne adayının iş arkadaşları ya da eşleri bu anları ölümsüzleştirmek doğum fotoğrafçısı hediye etmeye başladılar. Çalışma arkadaşlarına doğum fotoğrafçısı hediye eden şirketlerin ve eşlerin sayısında büyük artış var.”

1000 tane çocuğum var

Türkiye’nin en deneyimli doğum fotoğrafçılarından olan Alev Durmuşoğlu 6 yılda 700’den fazla doğuma girerek yaklaşık 1000 bebeğin doğumuna tanıklık etti. İstanbul dışında Türkiye’nin farklı illerinde de doğumlarda fotoğraf çeken Durmuşoğlu, “Bekarım ama 1000 tane çocuğum var. Hepsinin benim kalbimde yeri ayrı. Yıllar geçtikçe onlardan anneleri vasıtasıyla haberler almak beni mutlu ediyor. Kendimi o çocukların ikinci annesi gibi görüyorum” diyor.

Alev Durmuşoğlu 
www.dogumfotosu.com

ilhan selcuk

cok degil daha 3 ay once abdulcanbaz'i gorup anmistim kardesini. once Turhan usta terk etti bizi, simdi sen...


ruhun sad olsun...


Turhan Selcuk anisina
cok merakliydim cocuklugumdan beri karikature...


hep heves ettigim, asla beceremedigim bir sanatti benim icin...







okuma bilmeyen cocuk halimle gazetedeki koseni anlamaya calisir, anlayamadigimda babama sorardim...




kaybettigimiz onca seyin arasinda sen de dahil oldun turhan usta...




daha bir hafta once abdulcanbaz'in heykelini gorunce vay turhan ustamin saheseri buradaymis diye sevinmistim...


kursagimda kaldi sevincim.


o soguk istanbul gununde, rahmi koc muzesi'nde yetim biraktin o'nu ve kalan tum cizimlerini...


ruhun sad olsun...

baba

bundan yaklasik yirmi kusur sene once, kucuk bir cocuktum... dunyayi senden, anamda ve kendimden ibaret sanan kucuk bir cocuk.
okumayi erkenden ogrenen, kitap okumayi oyuna tercih eden, gazete okumaya calisan, okulu cok kolay bulan, gorenlerin buyumuste kuculmus dedigi bir cocuk...


seni kara topraga verdigimde buyudum. o minik parmaklarim, fasulye boyum, kus kadar agirligim yok oldu. koskoca bir cocuk, koskoca bir adam oldumu sandim, uzerine atilan her kurek toprakla.
agladim ardindan, gunler geceler boyu. usursun orada diye gitmek ustunu ortmek istedim, her gece ustumu actigimda gelip senin orttugun gibi... "olmaz" dediler, "usumez" dediler, "o artik orda degil" dediler...

inanmadim.

inanamadim, cunku sarilmistim sana, uzerine ellerimle toprak atmistim, herkes gidene kadar orada dikilmistim... sen topragin altinda kalirken mezarinda, dunya benim mezarim olmustu coktan. okudum, cok calistim. kucuk bir adamken, sozde koskoca bir adam oldum. oysa, sen yoksan ben koskocaman degilim, adam hic degilim....


ruhun $ad olsun..

Nazim...

olum yildonumunde bir yil once yazdigim yaziyi yeniden canlandirmak istedim.
kiz cocugu

kapilari calan benim
kapilari birer birer.
gozunuze gorunemem
goze gorunmez oluler.

hirosima'da oleli
oluyor bir on yil kadar.
yedi yasinda bir kizim,
buyumez olu cocuklar.

saclarim tutustu once,
gozlerim yandi kavruldu.
bir avuc kul oluverdim,
kulum havaya savruldu.

benim sizden kendim icin
hicbir sey istedigim yok.
seker bile yiyemez ki
kagit gibi yanan cocuk.

caliyorum kapinizi
teyze, amca, bir imza ver.
cocuklar oldurulmesin
seker de yiyebilsinler.

nazim hikmet ran


video icerigi;
Nazim Hikmet Oratoryosu

Conductor: Ibrahim Yazici
Poetry: Genco Erkal
Piano: Fazil Say
Vocal: Zuhal Olcay
Baritone: Guvenc Dagustun
Child Vocal: Kansu E. Tanca
Flute: Dersu E. Tanca
Glockenspiel: Sezer Yılmazer
Bilkent Symphony Orchestra
State Polyphonic Choir

iste hayatim

Sabah en gec 9'da baslayan mesaim, gunun belirsiz saatlerinde biter... i$te hayatim...

dalga

mesut sanmak icin kendimi
ne kagit isterim, ne kalem;
parmaklarimda cigaram,
dalar giderim mavisinden iceri
karsimda duran resmin

giderim, deniz ceker;
deniz ceker, dunya tutar.
ickiye benzer bir sey mi var,
bir sey mi var ki havada
deli eder insani, sarhos eder?


bilirim, yalan, hepsi yalan;
taka oldugum, tekne oldugum yalan;
sularin kaburgalarimdaki serinligi,
iskotada uguldayan ruzgar,
haftalarca dinmeyen motor sesi,
yalan.


ama gene de,
gene de guzel gunler gecirebilirim;
gecirebilirim bu mavilikte,
suda yuzen karpuz kabugundan farksiz,
agacin gokyuzune vuran aksinden,
her sabah erikleri saran bugudan,
bugudan, sisten, asktan, kokudan...


ne kagit yeter ne kalem,
mesut sanmam icin kendimi.
bunlarin hepsi...hepsi fasafiso.
ne takayim, ne tekneyim.
oyle bir yerde olmaliyim,
oyle bir yerde olmaliyim ki,
ne karpuz kabugu gibi,
ne isik, ne sis, ne bugu gibi...
insan gibi.

Orhan Veli

adam olmak

Adam olmak

Fasulye kadardim ilk adam oldugumu sandigimda yasim ufak aklim yarimdi. Bana kalsa dunyayi dize getirirdim, pek oyle olmadi.

Gunler gunleri kovaladi her zaman anamdi ama anam babam oldu kimi zaman. Kapip koyuverdigim zaman kendimi hep ardimda oldu. Kimi gun olmayan kardesim, kimi gun her daim sirdasim, kimi gun en yakin dostum oldu. Herkese dusman oldugum ergen zamanlarimda bile candostum olarak kaldi. Kizip gittim dogup buyudugum sehirde bir baska kadina universite bahanesiyle, yine beni destekleyen sadece sen oldun.

Disini tirnagina taktin, koskoca adam ettin beni.

Hayatima giren tum diger kadinlari benden cok sevdin, hep arabulucu oldun dunyayla arama.

Yanimdaysan bir fazla basliyorum hayatla savasa anam; dunum, bugunum, yarinimsin.

Gunun kutlu olsun.

lavinia icin sonnet

dal kirilir, yen icinde kalir bazen...


lavinia için sonnet
sana da yaş yaraştığı söylenir, öyle değil!..
birden bir dal kırılır, hani düşer ya suya,
sen o akarsusun... akma!.. kendine eğil,
orda gördüğün dalı,. ey solgun lavinia,
sanki tanır gibisin... belki eski yerinden
göçmüş bir yaz sözünde unutulan zakkumu
usulca büyüttündü, akarak ta derinden;

anımsa, öpüşlerdeki taşı, çakılı, kumu...

nerde bir yaz olduysa o dalı taşır şimdi;
ah! al götür, al götür... bırakma bir kuytuda;
sen onu bıraktıkça ona yaraşırım şimdi
yaş... ansızın köpüklerle sevişen bir duyguda...
kırık... o yaz aynalarda dürülsün diye güya
sana yaş değil elbet, yaz yaraşır lavinia...
Hilmi Yavuz 

ask nedir?

soyleyecek bir sey bulamayarak bir muddet dusundum, sonra izah etmeye calistim.
"icinde hakikaten sevmek kabiliyeti olan bir insan hicbir zaman bu sevgiyi bir kisiye inhisar ettiremez. ne kadar cok insani seversek, asil sevdigimiz bir tek kisiyi de o kadar cok ve kuvvetli severi. ask dagildikca azalan birsey degildir."

"ben sarkilari baska turlu dusunur zannederdim"

"ben oyle dusunmuyorum"
maria gozlerini sabit bir noktaya dikip uzun uzun daldiktan sonra;

"benim bekledigim ask baska" dedi. "o, butun mantiklarin disinda, tarifi imkansiz ve mahiyeti bilinmeyen birsey. sevmek ve hoslanmak baska, istemek, butun ruhuyla, butun vucuduyla, her seyiyle istemek baska... ask bence istemektir. mukavemet edilemez bir istemek!"

Sabahattin Ali - Kurk Mantolu Madonna.

hasret


Yuz yil oldu yuzunu gormeyeli, 
belini sarmayali, 
gozunun icinde durmayali, 
aklinin aydinligina sorular sormayali, 
dokunmayali sicakligina karninin. 

Yuz yildir bekler beni 
                    bir sehirde bir kadin. 

Ayni daldaydik, ayni daldaydik. 
Ayni daldan dusup ayrildik. 
Aramizda yuz yillik zaman, 
                       yol yuz yillik. 

Yuz yildir alacakaranlikta 
                   kosuyorum ardindan.


NHR

Sabah 9'da ofisteki koltuguma oturarak isime basliyorum. Bu kisim bilgisayarin karsisinda gecirilecek en az 10 saatlik bir dilimi olusturuyor. Isten eve gelince bu defa evde bilgisayarin karsisina geciyor ve uyku gozumden akana kadar burada oturuyorum.

Ofiste kendi secimim olmayan bilgisayar sandalyelerinde, evde ise bilimum alternatifleri denedigim ancak halen tam anlamiyla rahat edemedigim cozumlerde oturuyorum. Evde bilgisayar sandalyesi(kolcakli, kolcaksiz), berjer, kanepe, tahta sandalye, tabure gibi bilimum alternatifleri denedim. Herbirinin kendine gore faydasi, zarari var. Optimum cozum halen yok.

Markali ofis koltuklarini ise tum alternatifleri bir arada olacak sekilde deneme imkanina turkiye'de hic rastlayamadan, internet sitelerinde bakip fikir yuruterek -genelde yanilarak- koltuk,sandalye arayislarim/alisverislerim surdu. Gectigimiz hafta icerisinde Burosit benim bu nafile cirpinislarimi gormus olacakki bana denemem icin bir koltuk gonderdi.




Koltugu ilk gordugumde-ki koltuk ortaboy bir buzdolabi buyuklugunde bir kutu icinde geliyor- epey bir korktum. Kutudan cikartmak ilk basta acemilik yaratsada uc dakika icerisinde bu ilginc koltuga erisme sansimiz  oldu.

Koltuk banzai ismini tasiyor(merak edenler icin banzai - 19.yy'in sonunda, japon savas cigligi olarak kullanilan kelime, ban "on bin" ve sai "yil" kelimelerinden olusuyormus. ayrica imparatorlarina hitap ederken kullanilan "onbin yil yasa" anlaminda kullaniliyormus-) Koltuk iki renkli alt kismi fosforlu yesil kumasla kapli, ust kisminda ise fileli bir sirt kaplamasi var. Koltugun oturulan yeri iki ayri parca ve birbirinden bagimsiz hareket ediyor. Ilk basta rahatsizlik verecegi dusunulsede oturuldugu anda inanilmaz bir sekilde vucudu sariyor. Sirt kismida ayni sekilde islevsel olan koltuk ofisimizin gozdesi oldu.

Genel mudurumuz dahil herkesin oturup, deneyip, test ettigi koltuktan memnun kalmayan olmadi. Bir kismi sirket icindeki yetkisini kullanarak ben bunu alayim desede koltuk bende odunc olarak bulundugu icin bu istekleri havada kaldi.

Koltugu en cok bizim grubumuzdan sorumlu mudurumuz sevdi. Koltukta daha fazla oturacagim diye en az 4 saat ekstradan calistim. O'nun izinli oldugu gun koltugu gondererek, koltugun gonderilmemesini saglamak amacini engellemis oldum :)

Ozetle bugune kadar denedigim, kullandigim en rahat koltuktu. Bu deneme sansini bana veren Burosit'e tesekkur ediyorum.

En kisa zamanda bu koltuga sahip olmak icin (evde kullanmak uzere) calismalara basliyorum.

ortaklasa tecavuz

gazetede ilgili yaziyi okudugum anda inanmak istemedim olanlara. iki cocuk! yuze yakin insan! tarafindan tecavuze ugruyor. bunu herkes biliyor, belki bize ekmek cikar umuduyla kimse sesini cikartmiyor...




okuldaki ogretmenler, ogrenciler, isciler, sokaktaki esnaf, askeri, polisi, duz vatandasi tertemiz iki cocugu igrenc emellerine alet ediyor... ardindan bu cocuklari yaftaliyor... eminim is yargi surecine girdiginde bir sekilde birisi cikip "kuyruk salladilar" diyecektir. tecavuz gibi asagilik bir seyin sucunu magdura yikacak onlarca cumle kuracaktir. bu namusa dile uzatanlar degilmidir, kiz kardeslerine birisi tecavuz ettiginde "tecavuz edeni degilde kizkardesini olduren", sokakta gordugu kadina laf atan, namusu apis arasinda arayan... 






yasalarimizda yer alan bir maddede tecavuz eden kisi eger ecavuz ettigi kisiyle evlenirse ceza almiyor.

yillar once bir yazi yazmistim "tecavuz edenle evlenmek" basligi altina;
"boyle bir mantik,boyle bir yaklasim nasil kabul edilebilir.hangi insan evladi rizasi olmadan birinin kendisi ile cinsel iliskiye girmesini kabul eder.bu igrencligi yapan haysiyetsiz mahlukat ile bir omur boyu yasamayi, her an yuzsuz suratina baktiginda icinden gelen kini durdurmayi nasil kabul eder. seni ve tercihlerini hic umursamayip sadece kendi cukunun derdiyle yedigi bok yuzunden omur boyunda azap cekmeyi kim ne sekilde kabul etmelidir, bu nasil kurtulustur.

ya tecavuz edilen insan tarafindan kurtarilmak istemiyorsa, ceza alip hapisanelerde curumesini diliyorsa ne olacak. yine kurtulacak mi tecavuz edilen.


acilan yara kapanabilecek mi?


neyden kurtulustur demek lazimdir bu sozun sahibine. yoksulluktan, acliktan, gelir seviyesinin dusuklugunden, insan yerine konmamaktan, cagdas ulkelerin gelismislik seviyesine ulasamamis olmaktan, yalnizliktan, ezilmekten, mutsuzluktan, hayatinin bes para etmedigini gordugun hastanelerden, uc kurusa tum degerlerini satan insanlarin yuzsuzlugunden, politika olarak hicbirsey yapmayanlardan, artan vergiler ve enflasyon karsisinda eriyen maasindan,  horgorulup, saygi duyulmamaktan, dinsel-cinsel-fikirsel baskilardan, yetersiz egitimden kurtulusmudur.

o zaman herkes tecavuz etsin sevdigi birine, kurtarsin onu.

bir insanin ruhu bu kadar degersiz mi? 

23 nisan'da bu blog benim





23 Nisan'da blogumu cocuklara birakmak uzere verdigim sozu tutuyorum. Bu sene bloguma katki Tohum Otizm Vakfi uzerinden geldi. 

Nedir bu vakif; ulkemizde otizm icin farkindalik yaratmak, toplumun otizme karsi bilinclenmesi saglamak, otistik cocuklara sahip ebeveynlere yol gostermek, otistik cocuklarin hayatlarini kolaylastiracak bir ortam amaci guden bagimsiz bir kurulustur. Ulkemizde bu farkindaligi yaratmak icin cani gonulden calisan vakif ve bu vakfa destek olan kurumlar, sanatcilar ve unluler bulunmaktadir.

Bu olaganustu cocuklardan birisi olan Huseyin'le blogumu paylasiyorum.



Mustafa Kemal Ataturk'un siz cocuklara armagani olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Cocuk Bayrami'n  kutlu olsun Huseyin...






aylak adam

"eylul.1
plajda uzanmis konusuyorduk. ona en sevdigi ressami sordum.
-van gogh, dedi.
-neden?
-kulagini kesebilmis, sol kulagini. bunu yapan ilk adam o.
sustu. az sonra degisik bir sesle,
-ama o bile eksik adamdi. timarhanedeyken yaptigi kendi portresinde insanlara yuzunun kulaksiz yanini gösteremedi. tam adam yok!
bu sözlerin o gece anlattiklariyla bir ilgisi yok mu?iki gundur slk slk daliyor."
aylak adam




ben seninle tamamladim eksik parcalarimi ama yoksun yanibasimda. aramizdaki onca kilometreye kiziyorum her gece, her gun.

mutlu yillar ziya



Birlikte yedik, ictik, gezdik, dolastik, fotograf cektik, calistik, cabaladik, zorluklari astik, gulduk, huzunlendik, sarki soyledik, basardik, batirdik, yuruduk, kostuk, seyahat ettik...


Gunler birbirini kovaladi 15 nisan oldu, bir sene daha bitti. Nice mutlu senelere ziyacan...

Hersey gonlunce olsun, mutlu, saglikli, basarili, bol parali, a$k dolu bir omur dilerim...

Mutlu yillar.

** benim yaptigim kolaj degil kelaj olur ancak :)

shutter island

Filmi izlemeden once onlarca onyargim vardi. Ozellikle Leonardo Dicaprio benim icin Titanic'teki maraba tiplemesi yuzunden bir aktorden cok figuran osmandi...

Ilk dakikalardan itibaren gerilimli bir seyirlik basliyor. Onyargim onuncu dakikadan itibaren kiriliyor. Film ismindende anlasilacagi uzere bir adada geciyor... Oyle boyle bir ada degil...


Feribotla adaya gelen Teddy ve ortagi hapishane ve akil hastanesi arasinda bir yapiya dogru ilerliyorlar. Adanin film icerisindeki onemini dakikalar gectikce ister istemez fark ediyorsunuz.




Ozellikle filmin ilk on dakikasi icinde bahcede ciceklerin kenarindaki kadin beni oldukca rahatsiz etti. Once korkmus gozlerle Teddy Daniels'e bakti, sonra parmaklarini dudaklarina goturup ssshh yapti, ardindan o korkunc gulumsemesi yuzunu kapladi...




Film boyunca Teddy onlarca defa ani, ruya, hayal, sanri goruyor kimisinde ikinci dunya savasinda bir nazi kampinda, kimisinde yanginda olen karisinin yaninda, kimisinde bilmedigi diyarlarda...


Film hakkinda onlarca elestiri okudum. Tumu basindan sonu belliydi, yok katil usakti, aman boyle klise film mi olur edasiyla doluydu. Bu film basindan sonuna kadar koltuga mihladi. Gerildim kimi zaman, ofkelendim, sasirdim ve son ana kadar ne oluyor burada diye izledim.



En kisa zamanda izleyin ve benim gibi Leonardo DiCaprio nefretinizden arinin... Bu kadar iyi bir oyunculuk az filmde karsiniza cikar. Bu sansi kacirmayin.

23 nisan'da bu blog benim

seni ozlemek


sesini duymadigimda sagirim, yuzunu gormedigimde dunyam karanlik. cokca haykirsam ismini duyar misin acaba sesimi...
anlar misin sensiz zamanin gecmedigini, seni ne cok ozledigimi.
ben cok duzgun anlatamiyorum kendimi oruc aruoba soylesin yerime...

"ozledigin, gidip goremedigindir;
ama, gidip gormek istedigin

ozlem, gidip gorememendir;
ama gidip görmek istemen

ozledigin, gidip gormek istediğin
ama gidip goremedigin

ozlem, gidip gormek istemen-
ama, gidememen, gorememen;
gene de, istemen"

oruc aruoba

ne kadar

birisini ne kadar sevebilirsin?


nefesin olmasini ister misin, o'nun yoklugunda soluksuz kalmak ugruna?


tenini kaplayan olmasini diler misin, yoklugunda cirilciplak, savunmasiz kalmak ugruna?

sen olmasini ne kadar istersin, olmadiginda kimsenin seni fark etmeyecegini bilmek ugruna?

sevgilin olmasini ne kadar istersin, yakininda olmadan yasamin anlamsizlasacagini bilmek ugruna?





ben isterim hep seni...
arabeske inat sevmek seni...




sevmek, farkinda olmaksa yasadiginin
sevmek, bakmak degil gormekse eger
aklin bastan gitmesi degil,
duymak ve bilmekse esit olarak

yemeden icmeden kesilmeden
cogalmaksa sevmek eksilmeden
cagina taniklik ederek
ve kahrolmadan arabeske inat.

icin icine sigmamaksa
bir cosku, bir senlik, bir erdemse sevmek
insanlari, cocuklari, kuslari unutmadan
sarki soylemekse sarhos olmadan

verem olmamaksa sevmek, senin askindan
daha saglam basiyorsam topragima,
unutmak, saskinlik, azap degilse;
bilinc, ogreti ve sevincse,
paylasilan bir ekmek gibiyse sevgi,

seni seviyorum


enis fosforoglu


18 mart

bugun canakkale zaferinin yildonumu. her turk vatandasinin gormesi gereken bir cephe canakkale. yasananlar, kaybedilenler, kazanilanlar, kahramanliklar...


bunlari gormemis birisine ne savasin ne kazanilan zaferin buyuklugunu anlatmak mumkun olur...


yillar once hasan pulur ne guzel anlatmis;



BU milletin tarihinde bir "Çanakkale Zaferi" vardır.
Her ne kadar geçmişle ilgilenmek, hele askeri zaferleri anlatmak ve bu zaferlerin kumandanlarını anmak bugün bazılarının hoşuna gitmese de, tarihi değiştirmek mümkün müdür?
Değildir!
1915'te bu milletin tarihinde Çanakkale Zaferi vardır.
Bu zaferde, Mehmet Akif'in "Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker" dediği Mehmetçik vardır, kahramanlar vardır, bunlardan biri de Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Çanakkale Zaferi'nin en önemli muharebelerinden biri olan Anafartalar Savaşı'nı Atatürk, el yazısıyla, günü gününe, bir okul defterine, sıcağı sıcağına yazmıştır.
***
MESELA Conkbayırı...
Mustafa Kemal Paşa, düşman askerlerinin denizden karaya çıkarma yaptıklarını öğrenir, durumu bizzat görmek için, binek hayvanlarını dahi bırakarak, yanındaki birkaç subayla Conkbayırı'na varır, gördüklerini defterine şöyle yazar:
"Bir müfreze efradının koşmakta, kaçmakta olduklarını gördüm, önlerine çıktım:
- Niçin kaçıyorsunuz?
- Düşman geliyor!
- Nerede?
- İşte orada!"
216 rakımlı tepeyi gösterirler, düşman Mustafa Kemal Paşa'nın istirahat etsinler diye geride bıraktığı askerlerinden, ona daha yakındır.
Kumandan bir anda karar verir:
"Düşmandan kaçılmaz!"
"Cephanemiz kalmadı!"
"Cephanemiz yoksa süngünüz var!
Ve komutunu verir:
"Askerrr, süngü tak, yere yat!"
Askerler emre uyunca, düşman askerleri de durup yere yatarlar.
Mustafa Kemal Paşa defterine olayı yazar ve şöyle der:
"Kazandığımız an, bu andır!"
***
ANAFARTALAR'da düşman taarruzu, yani hücum başlayacaktır.
Atatürk bu taarruza "Herkesin başarmak ya da ölmek azmiyle başladığını anlatır:
"Ben kumandanlara verdiğim sözlü emirlerde şöyle demişimdir:
- Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir."
***
DURUM tehlikelidir, düşman karaya çıkmış ilerlemektedir, ordu kumandanı Alman Liman Von Sanders, Kurmay Başkanı Kâzım Paşa aracılığıyla telefonda, Mustafa Kemal Paşa ile konuşmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, bütün birliklerin kumandasının kendisine verilmesini ister.
Alman General şaşırır; belki de küçümser:
"Çok değil mi?"
Mustafa Kemal Paşa'nın cevabı, bir top güllesi kadar ağırdır:
"Az bile!"
***
TAARRUZUN başlamasına az kalmıştır, bakın Mustafa Kemal Paşa kimleri ve neyi düşünmektedir? Ordu karargâhından telefonla ne istemektedir?
"Conkbayırı'nda kendilerinden büyük faaliyet talep edeceğim iki piyade alayı için, orada bulunan birlikler vasıtasıyla hiç olmazsa sıcak bir çorba hazırlatmaya imkân bulmanız çok muvaffak olur."
Kumandan odur ki, biraz sonra ölüme göndereceği askerlerinin kursağına girecek bir tas çorbayı düşünendir.
***
TAARRUZ başlar, birliklerden haberler gelir, fakat bu haberler durumu tam olarak anlatmaz. Mustafa Kemal Paşa, bütün tümen kumandanlarına şu emri gönderir:
"Ben şu haberi bekliyorum, düşman mahvedilmiş, askerlerimiz düşman siperlerine girmiştir. Bundan başka hiçbir haber önemli değildir."
Elbette bir süre sonra o haber gelecektir.
Bu milletin tarihinde bir Çanakkale Zaferi vardır, hatırlatalım dedik.

superonline

turkiye'de kullandigim ilk isp olan superonline, super guzel kampanyalar yaparak tt'nin piyasadaki payindan birseyler almak isteyerek bir ise baslamisti!


mis'li gecmis zaman kullanmak zorunda kaldim. bunun nedeni ise yepyeni bir uygulamaya imza atmis olmalari.

limitsiz ismiyle satilan paketlerde artik kota var, sasirdiniz degil mi?

ben de bir kac defa okuma geregi duydum, ancak anlayabildim... paket limitsiz, ancak kotali. ama bir guzellik var limitsiz aboneliklerde kota asim ucreti alinmayacakmis. e paket limitsizdi hani?

super play vardi,digiturk... bunlarda ne olacak yine kota mi olacak. kotayi asinca alinan digiturk paketleri ne olacak?

herkes onlarca soru soruyor.

eyyvah eyvah

huseyin badem (nam-i diger ata demirer)'in liderliginde eglenceli bir sinema filmi cikmis meydana. kimisi sive komigi sevmez ama toplumu rencide etmeden yapilan sive bence eglenceli olabiliyor.

durup durup "senden oturu be yaa" demesi, sinema cikisindan beri dilime dolanmis halde. ayrica film icerisinde salih kalyon, demet akbag, tanju tuncel, bican gunalan olaganustu oyunculuk sergilemisler...

filmden en sevdigim kareleri ne yazik siralayamayacagim, hepsini sevdim. huseyin badem'in kimi zaman huzunlu calan klarnetini, dengesiz davranislarini, asabiyetini, meraktan basina gelenler, simdilik aklima gelenler.

oyle guzel klarnet caliyor gibi yapiyorki, kendisi calsa bu kadar guzel olmaz diyorum... (yaniliyormusum alev duzeltti hatami, kendisi caliyormus. daha cok alkis o zaman huseyin'e)

aklimda kaldigi kadariyla eglenceli bir sahnede;

huseyin tanimadigi bir apartmanda zilin tekine ayi gibi abaniyor, ardindan gelisen muhabbetin vardigi final noktasindaysa;
(...)
atletli deli camdan ters ters bakarak
- sabah sabah ne bagiriyon!
huseyin altta kalir mi?
- baaaarma sende, senden oturu. sen ne baaariyon!
atletli deli sinirlenmeye basliyor
- zilime basiyon!
huseyin dayanamayip patliyor!
- zile basiyom, sana mi basiyomm!
(...)

abdulcanbaz

cok merakliydim cocuklugumdan beri karikature...

hep heves ettigim, asla beceremedigim bir sanatti benim icin...

okuma bilmeyen cocuk halimle gazetedeki koseni anlamaya calisir, anlayamadigimda babama sorardim...

kaybettigimiz onca seyin arasinda sen de dahil oldun turhan usta...

daha bir hafta once abdulcanbaz'in heykelini gorunce vay turhan ustamin saheseri buradaymis diye sevinmistim...

kursagimda kaldi sevincim.

o soguk istanbul gununde, rahmi koc muzesi'nde yetim biraktin o'nu ve kalan tum cizimlerini...


ruhun sad olsun...

house md vs blogger


bugunlerin tartismali konusu "blogger"lik altinci sezon, ondorduncu bolumunun temelini olusturuyor.


hayatinin tum asamalarini blogunda yayinlayan hasta ve house'un ilginc macerasi hakkinda daha cok spoiler vermek istemiyorum...

izleyin gorun.
blogger olmak hayat mi kurtariyor, hayat mi karartiyor...



kara bulutlarla kapli bir pazar gunu taksim house cafe'de gec bir oglen yemegi ile basladik seruvenimize.

davetli oldugumuz etkinlik "absolut tasting session" ismini tasiyordu. yurt disindan gelen joe maccanta isimli bir mixologun misafiriydik. (mixolog olmak nedir dedim bende ilk duydugumda "mixolog barmenligin bir ust seviyesiymis, hep birlikte ogrenmis olduk)


bu etkinlikte sevgili alev durmusoglu ve super gazeteci zeynep mengi ile birlikte yer aldik. baslangic olarak bize absolut hakkinda genel bilgiler verildi. ardindan joe ilk kokteylimizi hazirlamaya basladi. bu kokteyl icerisinde "salatalik, zencefil, feslegen, lime, bolbuz ve pek tabi absolut vardi.

anlatmasi bu kadar uzun surdu ama biz(hepimiz) bayildik.


ardindan icerisinde taze elma suyu, limon, nane ve armutlu absolut iceren kokteylimiz hizlica hazirlandi. hizlica cekilen fotograflarin ardindan bardaktan ilk once kim tadacak konulu yarismamizi ben kazandim :) bu benim favori ickim oldu.

sondan bir onceki kokteylimiz en ilginciydi. raspberry absolut, nane, limon suyu ve karabiber! (yanlis duymadiniz karabiber) iceriyordu. icince bunun ictigim en ilginc kokteyl olduguna karar verdim (k) ozellikle alev en cok bunu sevdi.



joe'nun keyifli sohbeti esliginde son kokteylimiz hazirlanmaya baslandi. armutlu absolut, visne suyu, nane, hindistan cevizi surubunun guzel bir karisimi oldu.




karanlik bulutlarla kapli bir pazar gununu son kokteylimizi yudumlarken keyif icerisinde tamamladik. organizasyonda emegi gecen herkese cok tesekkur ediyorum.

uzun yillardir absolut icicisiydim, artik bu tescillenmistir diye dusunuyorum.

erkin

absolut turkiye'ye ulasmak icin;


yine felaket


yine deprem oldu,

yine bir suru cocuk, anne, baba, teyze, nine, amca toprak altinda kaldi,
yine hayvanlar oldu,
yine insanlar evsiz kaldi,
yine bu olanlara bir 'isaret!!!' diyen insanciklar oldu,
yine olenlere vah vah deyip kendi dunyamiza cekildik,
ve yine herseye seyirci kalan bir toplum olduk....

toprak altinda kalan insanlara gururumuzu, gelecegimizi kattik....

merak etmeyin yarin yine unuturuz olanlar, olenleri

bugun benim ve annemin dogumgunu.
ayni zamanda dunya kadinlar gunu.


kadinlar gununde kadinlarin kendi geleceklerini aydinlik gordugu, ayaklarinin uzerinde durdugu, kisisel hak ve ozgurluklere sahip oldugu, erkekler tarafindan ezilmedigi, kendi secimlerinden oturu yargilanmadigi gunleri bekliyoruz.

nafile bir bekleyis aslinda.

ulkemin guzel topraklarinda erkeklerden zor bir hayat yasiyorlar "yasamak denirse"

kimisi namus bekcisi aile buyukleri tarafindan boguluyor.

kimisine yafta yapistirilip toplumdan dislaniyor.

kimisi calisabilmek icin insani degerlerinden vazgecmek zorunda birakiliyor,

kimisi tercihlerinden oturu cezalandiriliyor,

kimisi genel degerlere uymadigi icin hakaretlere maruz kaliyor....

hayat bu sekilde akiyorken, dogumgunumu kutlamak gelmiyor icimden...

herseye ragmen dunya kadinlar gununuz kutlu olsun...

o benim iste


biraz kul, biraz duman , o benim i$te
kerem misali yanan , o benim i$te
inanma gozlerine, ben ben degilim
beni sevdigin zaman, o benim i$te

iki sene once yazmistim ayni konuyu, ayni cumlelerle...


o zaman sen yoktun, simdi varsin... iyi ki varsin (hayatimin en onemli insani)

miranda july 2005 yili yapimi kisacik bir$eydir.

uc dakika elli yedi saniye icinde bir cumle gecer butunde;
herhangi birinin en cok sevdigi insan misin? diye sorar sokaktan gecen, hic tanimadigi insanlara...

kim nasil cevap verir bu soruya,
veya sen kimsenin hayatinda
neredesin diye
sorasi gelir izledikten sonra yanindakine...

sorsan bile sonra ki soru $u olmali midir?
ya sen o'nun hayatinda en sevdigi ki$i misin?

ya degilsen, nesin o zaman sen? hayat mi, hayal mi?


Are You the Favorite Person of Anybody?

komur karasi

acaba dunyanin hangi mecrasinda madencilik bu kadar ilkel kosullarda yapilmaktadir?




dunyanin herhangi bir yerinde uc kurus para kazanmak icin gocuk altinda kalmayi, grizudan olmeyi, zehirlenmeyi goze almak zorunda kalan kac insan vardir?



hangi kadin kocasini isine gondermek icin ugurlarken, aksama siyah bir torbada, komurun karasina bulanmis bir cesedi karsilayacagini dusunur?

hangi cocuk elleri komur karasi babasi, agabeyi, dedesi gelemedi. yandi, toprak altinda kaldi diye aglamaktan goz yaslarini kurutur?

hangi sirket sahibi daha cok para kazanmak icin daha az tedbir alarak onlarca insanin olmesine goz yumar?

madenciysen; mesain bittiginde yerin bilmem kac kat altindan siyah bir ceset torbasina girmemis bir sekilde, yuruyerek cikabiliyorsan.

o gun cok sansli mi sayiliyorsun?

disler

Bir sure once dis eti kanamasi ve sebepsiz agri sikayetleri icin discimin yolunu tuttum. Dis etlerimde hassasiyetin ve dis taslarinin olusmaya basladigini soyledi. Acilen bunun cozulmesi gerektigini ekledi... Kolay yolu yok mu diye direttigimde bana dis macunu ve agiz gargarasi onerecegini soyledi.

Ancak kolay yolu secmeme su an icin izin vermeyecegini soyleyerek agzimi uyusturdu. Hic sevmedigim disci koltugunda uyusmus ve savunmasiz bir sekilde dislerimin temizlenmesine sahit oldum.

Islem bittikten sonra kolay yolu ogrenmenin bedelini odedigimi belirtip-uyusmus agizla konusmak pek kolay olmadi-, artik dis eti hassasiyeti ve dis tasi sorunuma gunluk cozumun ne oldugunu sordum.

Bir dis macunu (Colgate Sensitive Pro-Relief) ile cozumun hizli ve acisiz olacagini ogrenmemin bedeli iki adet igne ve yaklasik 35 dakika suren kazima operasyonu oldu.

ben sana mecburum


ben sana mecburum bilemezsin
adını mih gibi aklimda tutuyorum
buyudukce buyuyor gozlerin
ben sana mecburum bilemezsin
icimi seninle isitiyorum

agaclar sonbahara hazirlanıyor
bu sehir o eski istanbul mudur
karanlikta bulutlar parcalaniyor
sokak lambalari birden yaniyor
kaldirimlarda yagmur kokusu
ben sana mecburun sen yoksun

atilla ilhan

plaza insanlari

bir suredir ankara'nin populer is gelistirme bolgelerinden birinde bulunan yeni ofisimizde calisiyorum. burada calisanlarin dis gorunusleri pek afilli ancak isin ic yuzu oyle degil,

- calisanlarin cogu asansor kullanmayi bilmiyor. gidecegi yone basmiyor, gelen asansor gidecegi yone gitmese bile biniyor. haliyle sabah,oglen ve aksam saatlerinde bos asansor bulmak iskenceye donuyor.


- asansorun icinde nasil davranilacagini bilmiyor, ya bombos asansorde size yapisiyor veya kapinin agzinda dikilip inecek veya binecek olanlari engelliyor.

- dolu olan asansore binmeye calisiyor, asansor asiri yuk uyarisi verince o sesin susmasi icin asansorun yarisinin asansorden inip, tekrar binmesine neden oluyor.

- sabahlari veya aksamlari asansore binip inerken kimseye guleryuz, tebessum, iyi calismalar vs demiyor. sen deyincede hastalikli gibi bakip cevap vermiyor.

- tuvalet kullanmayi hic bilmiyor. icindeki kucuk kotuluklerden klozetin oturma hedesini kaldirmadan kurtuluyor veya icindeki buyuk kotulukleri sizin fark edebileceginiz bir sekilde terkediyor.

- kagit tasarrufunu bilmiyor, elininin bir damla suyunu kurulamak icin 3-4 parca kagit havlu aliyor. (kagit havlu otomatinindan bir seferde cok kagit almanin uzmani bu arkadaslar)

- copu nereye atacagini bilmiyor, tuvalet zeminini copluk zannediyor. (hasbelkader bilenler ise ellerinden yere duseni yerden alip cope atmiyor)

- kapi tutmak, yol vermek gibi adetleri yok

- otoparkta birbirinin onune gecmek icin amansiz bir mucadele oluyor.

- kapali otoparkta sigara icmek yasak oldugu halde buyuk gruplar halinde sigara icmek yasaktir tabelasinin altinda kurallari cigniyor.

herkes butun bunlari hicbirsey olmamis gibi kabullenip yasiyor...

sevgili gunu

nesi var 14 subat'in 15'ten, 16'dan fazla veya eksik... 
benim icin ozel bir gun, tipki dun gibi, ayni yarin gibi
sen varsa o gunun icinde bana hergun sevgi, 
sevgili gunu... gerisi yalan, dolan.
 

Askti o! Degistiren tum gecelerimi 
Askti o! Beni durup durup yenileyen 
Oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi 
Oydu, doludizgin gidisime dur diyen  
Bir bicagin keskin yuzunde kan lekesiydim 
Askti yine beni yikayan, aritan su 
Boyle ak pak olacagimi bilir miydim 
Icimde acmasaydi o sevmek duygusu?  
Ben bir tutsagim simdi sevgiye, gonullu 
Cozmeyin ellerimi, zincirlerim kalsin 
Gorsun prangalarim o dogacak gunu  
Ve bu dunyaya ask dolu siirlerim kalsin 
Seninle her yerde guzel, her zaman yeni 
Istemem, sensiz hatirlamasinlar beni
UYO

sen yoksan

Bir atesim yanarim kulum yok,
dumanim yok.
Sen yoksan mekanim belli degil,
zamanim yok...

UYO

17 sene once


Ankara'ya dogru yol aliyorduk olum haberini aldigimizda. Cocuk yasima ragmen kim oldugunu biliyordum, bir tek kimin oldurdugunu bilemiyordum... Evin icinde yas havasi vardi, herkes agliyordu olumunun ardindan. Sanki evimizin bir bireyiymiscesine... Cenazene katilan onbinlerden biriydim cocuk halimle, katillerinden gelen bir mesajdi seni parcalara ayirmak...


Sen oldun, yazdiklarin kaldi bu kubbede...

Ne zaman gecsem sokagindan, icimde bir burukluk...

yaziklar olsun seni oldurenlere, yaziklar olsun sozde bulunan elleri kanli katillerine, yaziklar olsun bulunamayan ardindaki guclere...


ugurlar olsun sana...


yahsi bati

yuksek oranda spoiler ihtiva edebilir, filmi izlememis olanlarin okumamasini oneririm ...

batiyi gozunde neden bu kadar buyutuyorsun kardesim? batinin iyi yonlerini alacaksin...

bu filmi hatirlatan en guzel cumle benim icin. yapmis mi yapmis cem yilmaz, bence cokta guzel yapmis. recep ivedikciler ile cephe olusmus, haberim yok. sayisini hatirlayamadigim kadar guzel espiri iceriyor film. ic anadoludan gelip amerikaya yerlesen rahip serif, sevgisine kelebek hediye eden bir turk ajan, kizilkayalar ve bambi, rosehill, johnnie walker'in dogusu, kentucky fried chicken ile rekabet, kola'nin icadi, caaaaak, bufalo billurlari, gayri muslumlere yapilan ramazan temali karagoz-hacivat gosterisi, tehlike oldugunda ardina duhul ettirilen fincan...

film elestirmeni degilim, standard bir film izleyicisiyim. turk sinemasini ve yabanci sinema eserlerini mumkun oldugunca takip etmeye calisiyorum... elin batilisi milyonlarca dolar harcayip sirinler temali, elf kirmasi karakterli, klise konulu film yapinca goklere cikart. turk'un teki, bir suru para harcayip dekoruyla, oyunculuguyla falsosuz film yapinca, sirf populer diye icinde kufur var, ben anlamadim bambi ney kizilkayalar ney dedikten sonra yerden yere vur...

film cikisinda dilli kasarli kizilkayalar yemeyince olmuyor demek